Counter

30 Aralık 2012 Pazar

2012 den 2013 e

Aslında ne farkı var 31 Aralık' ın 1 Ocak' tan? 
Eskiyen yıl mı acaba? 
Eskiyene değil de eskitene mi bakmalı?  
İşte bu kutlamanın nümayişin nedeni de monotonu biraz kırmak, güne keyif katmak, yaşama sevincini tetiklemek değil mi? Kendimizi kandırmak demeyelim de tatlı minik oyunlar diyelim :) 

Yeni bir yıl daha kapıda, hızla eskitilmek için bekliyor. Her zamanki gibi umutlar, iyi dilekler, planlar, yapılacaklar listeleri yüklenecek ilk günden omuzlarına. Onun işi de zor ki...
Pesimist mi oldu biraz giriş. Aldırmayın olur bazen... 

20 Aralık 2012 Perşembe

Yağmur, yine Yağmur, hep Yağmur Yarabbi şükür

Bu memleketi bilen bilir, yağmurlar başladı mı durmaz. Günlerce yağar, yağar, yağar... Hava delice kapalıdır, kapkaranlık. Sonra saçma sapan bir rüzgar çıkar, bulutlar dağılacak da yağmur duracak diye sevinirsiniz, bir umut, ama yok o saçma rüzgar fırtınaya çevirir, çatıları uçurur, camları patlatır, gece uykunuzu kaçırır. Artık teslim olursunuz, hiç bitmeyecek hiç diyerek. Sonra bir anda, günler geceler sonra hala delice yağarken yine aniden güneş görünür, bulutlar deli gibi sağa sola kaçışır ve hava açar. Hepsi üç dakikada.... Şaşırıp kalırsınız. Ama açtığı gibi anında kapatabilir de... Aman işte eserli bir iklim, ne zaman ne yapacağı belli olmayan bulutlar, depresyonlu bir güneş, her dem haklı olarak şikayetçi insanoğlu.... 

Pazar gecesinden beri durum budur. En azından şehrin bu tarafında budur. Belki diğer tarafında tam tersi olabilir, arada hepi topu 50 -60 km var ama olsun olabilir. Ama buna da şükür diyoruz, çünkü en azıdan fırtınaya çevirmedi rüzgar. Geçen hafta pazar akşamı artık akıllandığımızdan kapatarak uyuduğumuz modem yine de pöfleyince üç gün internet bağlantımız yoktu ki vakitsizlikten kullanamasam bile yokluktan kullanasım geldi. Kimseyi okuyamadım, arkadaşlarımla konuşamadım, et suyunu nasıl hazırlayacağıma iç güdülerimle karar vermek zorunda kaldım, "Oktay Usta" sız... Sefalete bakın. 

30 Kasım 2012 Cuma

Eski havlularla işkence seremonisi

Size göre tembel bir blogger olabilirim, oradan bakınca öyle görünüyor biliyorum (savunmadayım bir dakika kesmeyin) ama kendime ayıracak beş dakikam bile olmuyor ki gün içinde, doğal olarak da yazamıyorum. Akşam Lara uyuduğunda da değil bilgisayarı açıp yazı yazmak ağzımı açıp konuşmaya mecalim kalmamış oluyor. Henüz yürümüyor dikkatinizi çekerim, emeklemiyor da üstelik uslu bir bebek ama beni yönetiyor işte yine de :) Hani doktoru sormuştu bana ne zaman işe dönüyorsunuz diye; dönmüyorum dediğimde de gülerek hadi bakalım demişti. Ben anladım onun ne demek istediğini ama sanmayın ki şikayet ediyorum. 

Aslında anlatacak bir sürü şey var hatta bu ara yine uykularımdan çalıp yarım kalan bir işimi bile bitirdim ki onu göstermeye geldim zaten. Ama önce en önemli haberi vereyim: Diş. Hem de iki tane. 

23 Kasım 2012 Cuma

"Serebral Palsi"li çocuklar için.

Yine kısa bir duyuru için ulaşıyorum size bugün ve yine Tülin abla' nın kocaman yüreğinden sesleniyorum. Sevgili Tülin abla Serebral Palsili Çocuklar Derneği gönüllülerindenmiş, tıpkı Lösev gönüllüsü olduğu gibi.

Bu yıl, geçen yıl Lösev için yaptığı organizasyonu SP li çocuklar için yapıyor. Destek vermek isterseniz adresi biliyorsunuz aslında ama burada.

Bize gelince yeni haberlerle en kısa zamanda geliyoruz inşallah :)

14 Kasım 2012 Çarşamba

114 Kadın-114 Mektup-114 Baba

Ne kadar önemlidir bir kadının hayatında baba kavramı... Eminim bir erkek için de önemlidir ancak hep söylerim baba imajı güçlü ve sağlamsa bir kadının, babası ile ilişkisi sağlıklı ise o kadının sırtı yere gelmez. Bu nedenle çok daha fazla ilgimi çekti bu kitap. 

9 Kasım 2012 Cuma

Adeta Aylık Rapor !?!

Teee 9 Ekim' den beri bir satır yazmamışım, neredeyse değil tam bir ay olmuş. Ama düğündü, bayramdı, tatildi, babaanesi, ananesi derken evden bir çıktık; çıkış o çıkış, geçen hafta sonu dönebildik sağ salim. 

Kötü bir yazı ile bırakmışım blogu, ateş filan ama geçti çok şükür. O ateşlenmenin ardından küçük bir soğuk algınlığı (üşütmüşüm kızımı, bakamamışım işte) veya arkadaşlarımın belki de beni sakinleştirmek ve anne vicdanımı söndürmek için söyledikleri gibi virütik (!) bir durum sonucu ortalama 8-10 gün öksürdük, hapşırdık, burnumuz aktı, halsiz halsiz yayıldık evde. Çoğul kullanıyorum ama gıcık olmayın Lara' nın adına konuşmuyorum biz diye, ben de aynı durumda idim; çünkü ondan da bana bulaştı ama valla o başlattı biliyorsunuz işte. Çok şükür ilaçsız ıhlamur, tarçın, limon, zencefil derken babaya bile bulaştırmadan attık evden hastalığı düştük İzmir yollarına... 

9 Ekim 2012 Salı

Ateşli bir gün

Lara ilk kez ateşlendi ve ben aslına bakarsanız son derece kontrollü idim, kontrollüyüm. Onun ateşi düştükçe benimki yükseldi, onunki yükselince ben yine soğudum. 
Aslında son derece sıradan bir hafta sonu geçirdik, her zamanki gibi idi, tedbirliydik, terletmedik, üşütmedik, falan filan. Hatta cumartesi evden bile çıkmadık. 

23 Eylül 2012 Pazar

6 ay sen nelere kadirsin...

Sevgili Esra söylemişti aslında, 6 ay dolsun bak sen o zaman gör nasıl değişiyor aranızdaki ilişki, bak o zaman nasıl sevdiriyor kendini diye, ama ben hayal edememişim; o zamanlar başım zaten bulutlarda olduğundan daha mutlu olunamaz zannetmişim. Son bir kaç haftadır sanki sihirli bir değnek dokunmuş gibi Lara' ya. Nasıl anlatsam bilmem ki.. 

Tahmin edebilirsiniz aslında ama; yine de anlatmayı deneyeceğim. Öncesinde besleyip, uyutup, yıkayıp temizleyip, öpüp kokladığınız can evet canınız ciğeriniz ama gülümsemesi de size bakması da düz, tanımıyor sanki, görmeden bakıyor evet çok seviyorsunuz ama o size hiç reaksiyon vermiyor...


12 Eylül 2012 Çarşamba

Lara' nın yemekle, (aslında) annesinin yedirmekle imtihanı

Malum 6 ay dolunca başlıyor ne yedi, ne kadar yedi, ay doydu mu, aman dengeli beslendi mi, ay demiri verdim yoğurdu ne etsem, emzirdim pekmezi sonra mı versem dertleri... 

Titiz sayılmam ama detaycıyımdır, bilen biler. Ayrıntılar önemlidir, kimi zaman herşeyden daha çok. İş beslenmeye gelince hiç bir zaman çok detaycı olmadım yine de... Evet hayatım boyunca diyet yaptım, ara ara ama çikolatadan dondurmadan hiç vazgeçemedim hele bitterini çikolatanın hayatımdan zinhar çıkaramadım. Kilo verdim, kilo aldım ama o sıkı diyet listelerine uzun süre hiç dayanamadım. En sonunda kendimce bir dengeli beslenme uydurdum gidiyorum. Hamilelikte aldığım kilolar gitti ama öncesinde veremediğim kilolar hala verilecek. Neyse nerden nereye geldim yine, konu ben değilim bizim kız... 

Takip edenler bilir, Lara' cım 1 Eylül' de 6 ayını doldurdu çok şükür sağlıkla. 6 ay boyunca sadece anne sütü ile beslemeyi çok istiyordum, şükür gönlüme göre oldu ve geçen cumartesi doktorumuz ek gıdalara başlama zamanının geldiğini söyledi ki bekliyorduk zaten. Hoş ben yine de 8-9 aylık olana dek temel besininin anne sütü olduğunu ve Lara' nın ihtiyacı olan kalorinin %70-80 ini anne sütünden karşılamasının daha doğru olduğunu düşünüyorum ama ek gıda olayı da başlı başına bir uzmanlıkmış. Adı üstünde "ek" ama önemli ayrıntılarla dolu. Konu ile ilgili bolca okudum. Kimi uzman 4 aylıkken başlanır, 6 aylıkken mükellef öğünler yer buyursa da ben şimdilik sadece tatsın, alışmaya çalışsın önünde uzun yıllar var yemek için diyen uzmanların tarafındayım. 9 aylık olduktan sonra yesin mükellef öğünlerini. Ama yine de güzel başlangıçlar yapsın, az da olsa yedikleri tad alsın, keyifle yesin içsin istediğim için kafa patlatıyorum bolca. 

1 Eylül 2012 Cumartesi

AŞK

Senin emziği değil, onu sunan ellerimi tutan; 
uyumadan önce yüzüme uzanan acemi ellerini seviyorum,

11 Ağustos 2012 Cumartesi

Kargo ile mutluluk yollanır mı bacılar?

Zaten başka ne yollanır ki diyesim var. Bence zaten kargodan gelen her şey mutluluktur, kargo mutluluk taşır diye de uzatasım var. 

Bize yine kargo geldi de dün kızımın teyzesinden, hatırlarsınız en son şeker bir mayo ve güneş gözlüğü almıştık kendisinden. Zaten bu ara kargo şirketleri bize çalışıyor desem abartmış olmam. Lara' nın doğumu ile sizlerden de (tekrar tekrar teşekkür etmek istiyorum yeri gelmişken hepinize) uzaktaki dostlarımızdan da bilumum hediyeler almaya başladık ya hani. Ayrıca biz internetten alışverişi de pek seven bir aileyiz özellikle kitap. 

Böyle olunca sıkça kapımızı çalıyor bir kargo firması. Devamlı müşteriyiz ya kargo dağıtıma çıkar çıkmaz da önce bizimkini bırakıyorlar artık, seviyorlar bizi. Zaten netten kargo takibi de yaptığımdan, onlar dağıtıma çıkmadan önce mutlaka arıyorum 'bakın ben kargomun geldiğinin farkındayım bekliyorum' şeklinde; maksat ilgilenmiyorum sanmasınlar çalışanlar, işleri ile ilgiliyim, takipçileriyim, dağıtıma çıktıktan sonra da aradan bir iki saat geçmiş ve hala eve ulaşmamışsa iki-üç kez daha arayıp nerde kaldınız diyebiliyorum. Hatta siz getiremeyecekseniz ben gelip alayım diyerek işlerini de kolaylaştırmaya çalışıyorum, motive ediyorum. Hayır psikopat değilim, sadece sabırsızım... 

1 Ağustos 2012 Çarşamba

Bir Doktor


Ben çocuk doktorunun, çocuklara aşık, mümkünse çocuklu, esprili, samimi, rahat ve güler yüzlü olanını severim diyerek konuya balıklama girerim.

Anne babaların bir kısmı, hele ki taze olanları, gerilmeye müsait, paniğe yatkın, abartmaya hazır, endişelenme ve evham konularında süper hassas olduklarından(en azından ben), doktor kısmının da bütüüün bu arızaları henüz başlangıç aşamasında teşhis edip müdahale etmesi, (bi dakka burda uzman olan benim temalıbakışlarıyla, (saçmalamayın alt tarafı isilik olmuş, abartmayın)duruşuyla, (aç kalsa ağlar zaten ısrar etmeyin, daraltmayın bebeyi gibi)veciz sözleri ile anne babayı rahatlatması fevkalade önemlidir. En azından bence önemlidir. 

25 Temmuz 2012 Çarşamba

Sıcak-Ivır-Zıvır

Sıcak yüzünden eve tıkılıp kaldık. 

Aslına bakarsanız geçen yıl da böyleydi. Hamileliğim de evde dinlenerek geçti mecburen ama bir şekilde oyalamıştım işte kendimi hobilerle... Ama bu yıl Lara var ve o da sıcaktan en az benim kadar rahatsız. Tüm gün de güneş evin içinde olunca güneşi kovalar vaziyette panjurları açıp kapayarak takılıyoruz birlikte. Şarkılar söylüyoruz, oyunlar oynuyoruz ama evde hapis olunca daralıyor bebe... Gündüz uykuları da azaldı iyice, kurulu saat gibi günde 3 kez tamı tamına 30 dakika uyuyor ve uyanıyor. Gün içindeki zamanına kendi karar veriyor ama süre şaşmıyor 3 kere 30 dakika. 

16 Temmuz 2012 Pazartesi

Aslında TAKMAMAK lazım ama...

Ece' min annesi, Nilhan' cım, mimledi bu kez. Hatta sanırım Deep de mimlemişti bu konu ile ilgili ki o zaten sürekli mimliyor biliyorsunuz, mimmatik. 

Bu vesile ile farkettim ki takıntılarımdan tez vakitte kurtulmam lazım. Takıntı demek önyargı demek bir yerde ve önyargı kötüdür yahu. 

Takıntıların kadar önyargılısın değil mi?. Yoksa bu da mı bir önyargı? 

Tevekkeli değil yazmaya korktum ben bu konuyu, demek ki varmış bilinçaltımın bir bildiği. Çok düşündüm üzerinde ama her seferinde yazmak için açtım açtım kapattım sayfayı, notları aldım aldım biriktirdim, yani çok birikti. Anladım ki ben gıcık bir insanım, taktım mı takıyorum daha da gıcık oluyorum . :)

İnsanlarda taktığım, hazetmediğim hatta gıcık olduğum şeylerle başlayalım. Misal bunlardan bir an evvel kurtulmak lazım çünkü yorucu şeyler, yani bir insanı ya olduğu gibi kabullen ya da hayatından çıkar, takıntılarınla hem kendine hem de etrafına dar etme dünyayı dimi. 

5 Temmuz 2012 Perşembe

İşlevsel olsun çamurdan olsun, beklenen ürün...

Yani biraz kolayına kaçtım kabul, evde elimin altında ne varsa (bu sıcakta dışarı çıkmaktansa); ama neticeye bakalım lütfen: Kızımı sivrisineklerden, o kan emici minik canavarlardan korur, tabi ben açıp kaparken içeri sokmazsam. Hayır yanlış anlamayın ev tropik bir bölgede veya sazlık bataklık bir alanda değil neticede sivrisinek kaynamıyor ama bilirsiniz ki bu yaratık tek başına da olsa ne yapar ne eder evdeki en taze, en lezzetli kim varsa ona gider çöreklenir, doymak bilmez, çatlayana kadar da kalkmaz üstünden.

Geçen gece kolumun tatlı tatlı kaşınması ile uyanınca direk aklıma geldi ve farz oldu bir cibinlik yapmak. Bir arkadaşımın kızının doğumgünü partisi süslemelerinden söküp 'sen nasıl olsa değerlendirirsin' diye getirdiği bir sürü tül vardı, yıkayıp kaldırmıştım.

3 Temmuz 2012 Salı

Yaptıklarım yapacaklarımın teminatı mıdır? Nedir?

Yapacağım dedim yaptım diye de devam ederim :) Daha geçen gün, bir önceki yazımda dedimdi hobili anne blogu olacağım elbet bir gün diye. Ben olmuşum aslında da yazmayı unutmuşum desem anlarsınız dimi? Kafa dağınıklığı işte.

Lara tüm ailenin tek torunu olduğu için ona adeta giysi yağdı. Henüz doğmasına aylar varken anneler başladı alışverişe, örgülere, oysa baba ve ben hep temkinliydik hiç bir şey almadık doğuma bir ay kalana dek. Listeler yaptık, evet vitrin de baktık ama almadık. Hatta annelere de durun almayın, acıyın bize, bizim de ilk çocuğumuz bize de alacak birşeyler bırakın dedik ama dinleyen oldu mu, tabi ki hayır. Üstüne bi de fırça yedik. Ne demek efendim, tabi ki de biz alacağız, asıl siz sonra alırsınız hatta almayıverin gibi gibi... 

27 Haziran 2012 Çarşamba

Yıldönümü


Neyin mi?

İnanmazsınız Cebimdeki Renkler (muhteşem, görkemli, süper ötesi...) yayın hayatına(!) başlayalı tam bir yıl olmuş bugün. 

Tesadüfen farkettim dün. O zamanlar taze işsiz, aslında hamile ama durumdan habersiz, sadece umutlu, evde sürekli kimi insanların sadece ıvır zıvır diyebileceği şeylerle uğraşan bir hatun idim. 

O kadar heyecanlı başlamışım ki bloga aynı gün tam 13 yayın yapmışım. İnanılmaz değil mi :) 

13 Haziran 2012 Çarşamba

Annenin vicdanından kızına mektup...

Sevgili kızım, 
Gözümün ışığı, 
Hayatımın gökkuşağı, 
Rengim, ahengim, 
Gölgede buzlu limonatam, 
Vanilyalı dondurmam, oyyy... 

Biz senin odanı ayırdık pazar günü ama bi sor niye ayırdık. Ben sürekli okuyorum ya senin için daha daha ne yapabiliriz diye. Yani emzir,altını temizle, gazını çıkar dışında, sarıp sarmalamak dışında seni mutlu etmek için ne etmek lazım diye... 

7 Haziran 2012 Perşembe

Bu ne yaman çelişki yahu...


Bilenler bilir kafam hep karışıktır benim, iç seslerim pek kalabalıktır, çok çeşitlidir. Biri bir şey der öbürü muhalefet eder, bir diğeri apayrı konuşur adamı gıcık eder... İkizler ruhum bir tek burada doğru işliyor... 

Geç karar vermem bu yüzdendir mesela, ayrıntılı düşünür, ince eler sık dokurum, kılı kırk yararım ama bu esnada bile adamı gıcık eder dediğim iç ses der ki mesela 'en kötü karar bile kararsızlıktan iyidir, hızlı karar ver biraz'. Düşünün içimdeki karmaşayı. Sırf onlar yüzünden daha çok yoruluyor beynim gün içinde ve bu yüzden de daha çabuk yaşlanacağımdan korkuyorum :) Bunu buraya nasıl bağladım ben de bilmiyorum ama daha nerelere bağlayacağımı sabrınız varsa okuyun da görün... 

31 Mayıs 2012 Perşembe

Sosyalleşesim mi var, yoksa bu nedir?

Çok anlatasım var bugün ama işte tam da bu nedenle yazılmaması hatta ölümüne susulması gereken bir gün kanımca... Anlatacaklarımdan korkarım :)

Çok konuşup hiç bir şey anlatmasam siz de sanki yaşamın sırrını vermişim, çoook önemli bir gizem paylaşmışım gibi davransanız olur mu? 

Sırf bu cümle bile kimliğimin kuytuda kalmış köşelerine tuttu işte projektörü değil mi... Düşünün ki bu yazı uzarsa ne olur benim itina ile kurduğum, besleyip büyüttüğüm sağlıklı blogger imajım?!? 

Gevezelik edesim var ama konum yok :) İşten bile değil yani saçmalamak... 

İşte ben bu psikoloji içindeyken kapı çaldı, kimse de çalmaz ki kapıyı bu saatte ya yanlıştır ya tedaş ya asat dedim açtım a-a kargo. Kimden ki dedim, yoktu çünkü beklediğim... 

22 Mayıs 2012 Salı

Cebimdeki renkler mi pöööööf... Bu bir darbedir.


İsmim Lara Bulut. Burası aslında anne kişisinin mekanı ama baktım çok boşlamış, ben bir şeyler yazayım bari dedim bakmayın darbe dediğime aslında tamamen iyi niyetle ve yardım maksatlı burdayım. 

Belki biliyorsunuz annem, babam ve teyzem benim dünyaya gelişimi 3 Mart olarak planlamışlardı aslında ama 28 Şubatta annem teyzemi arayıp dedi ki  “ ya bu kız yarın gelmeye kalkarsa”

Hiç olur mu deli miyim ki ben o gün dünyaya gelip 4 yılda bir doğum günü kutluyacam.  Evet sabırsızlanıyordum gelmek için çünkü sığamıyordum artık yerime ama o kadar da değil. Sanırım teyzem de dedi ki anneme “ne kadar geç alırsak o kadar iyi. İçerdeki gelişimini tamamlasın ufaklık, ciğerler vs…” Ki asıl 11 Mart tarihinde doluyordu sürem, 9 ay 10 gün hikayesi… Bu arada  bilmeyenler için söyliim teyzem jinekologdur.

İşte o gün karar vermiştim aslında ben erken gelmeye.

9 Mayıs 2012 Çarşamba

Mim mi, ben mi, nasıl yani :)



Bugüne dek anlı şanlı (!) blog tarihimde sadece iki kez mim yazısı yazdım, yazabildim, çünkü özetle: ben mimlenince, konu dışarıdan dayatılınca yazamıyorum. Bakış açım kötü dimi...

Tembelim galiba ya da işte görevlendirilince "sen bu konuda birşeyler yaz" denilince, hemen görevimi yerine getirmem gerekiyor, düşün düşün daralıyorum; yazsam bi dert yazmasam daha bi dert... Yani sözün özü baktım daralmaya müsait yapım keyifle yazdığım blog sayfalarında ferahlayacağına daralıyor, dedim ki ben muafım arkadaşlar, özrüm de budur. Ama ne oldu benim köfte arkadaşlarım Hypo ve Nil elbirliğiynen mimlediler beni. Yani Hypo mimledi, Nil de Hypo mimlemeseydi ben kesin mimlerdim diyerekten serzendi :)

Bilirim ki beni çok severler, bugüne dek de isteğime saygı duyup mimlemediler; e ben şimdi kırayım mı yani onları, sinmedi ki içime.

27 Nisan 2012 Cuma

Ne oldu bizim 'Su' Perisi' ne ???

Su perisi nam-ı değer Lara... 

Lara kısa geçmişinde banyoyu çok seven bir pericik iken son üç banyodur bir değişti ki sormayın.

İlk banyosunda pek mutluydu. Olumsuzluklara rağmen... Anneanne ve babaanne bizimleydi. Bu da demek ki bolca müdahale edildi. Acemiydik, daha telaşlı idik, hava daha serindi, falan filan. Ama keyifli idi ve sonraki tüm banyolarında da, gece veya gündüz.

Karnı tok ve gazı alınmış bir Lara suyu sever imajını oluşturdu bir kere... 

19 Nisan 2012 Perşembe

Anne...

Benim annelikten anladığım bebeğini karnında taşımak değil, hücre hücre doku doku oluşmasını, büyümesini beklemek, takip etmeye çalışmak, onu düşünerek yemek içmek, onu düşünerek hareket etmek, onun izin verdiği pozisyon ve zamanlarda uyumak, daha doğmadan hayatını ona göre planlamak,... değil.... 

Doğurmak hiç değil, normal veya sezaryen hiç fark etmez, bu değil çünkü, ne yaşarsan yaşa, nasıl doğurursan doğur, ne kadar canın yanarsa, ne kadar ağlarsan ağla değil... 

Hormonların tüm kontrolü senden alıp, seni sen olmaktan çıkarınca, sen bilumum dağınık kafalı ve karman çorman olsan da ...

10 Nisan 2012 Salı

40' lar 80' ler daha neler neler...

Derler ki bebeğin huyu değişirmiş 40' ından sonra, derler ki 40' ı çıkmadan anlaşılmazmış zaten... 

Hiç bir fikrim yok aslında. Hiç bir şey de yap(a)madım "40 uçurmak" adına... Sadece Lara ağlamayıp izin verdiği oranda evimi temizledim, akşama da yıkarız mis mis. 

Dışarı çıkmak derseniz zaten ilk 7. gün çıktık doktor kontrolü için, ondan sonra da çıktık ara ara hava alsın, güneş görsün, annesine değişiklik olsun gibi bahanelerle...  

Aslında inanırım ben geleneklere bir yere kadar, hepsinin bir anlamı, bir nedeni vardır ki gelenekselleşmiştir ama hava berbat iki gündür, ben uykusuzum malum, bir de yalnızım ön ayak olan yok, derken ben de dedim ki bizim 40 ımız da böyle çıksın o zaman :) 

Kriter 40 gün müdür bilemiyorum ama tatlı kızım tadından yenmemesi bir yana sürekli yeni yeni tavırlar ediniyor. Maşallah maşallah :) 

29 Mart 2012 Perşembe

Lara' nın (ya da annesinin) emzikle imtihanı!


Bütün anneler gibi ben de büyük konuştum ve dedim ki kızıma emzik vermeyeceğim.

Neden?
Ne bileyim neden?

Gerekirse parmağını emsin, daha sağlıklı, evet daha zor bırakılyormuş ama olsun. Şimdi emzik yere düşer, sterilizasyon sıkıntı, diş damak yapısı falan filan bir sürü bahane buldum. Babası dedi ki bence sen emziği kıskanıyorsun, olabilir mi, bilmem...

19 Mart 2012 Pazartesi

Lara büyürken...

Kızım neredeyse 20 günlük oldu, hemen hemen alıştık sanırım birbirimize.

Gece uyanmalarımızda ilk başlarda çok şaşkın ve donuk oluyordum. Hatta o kadar şaşkın oluyordum ki, kızım yatağında mırıldanırken, sızlanırken ben kucağımda onu zaten tuttuğumu sanıp yataktaki bebek de kim, eğer o kızımsa kucağımdaki kim, ikiz mi doğurdum acaba ben, şeklinde düşüncelere dalıp ayılamıyordum. Sonraki günler uyanıp uyumamın üzerinden 2 saat geçmiş olmasına rağmen ee şimdi uyuduk daha kızım yine mi acıktın  hissi ile kalkıyordum. Ama şimdilerde yani bir kaç gündür kaçta yatmış olursam olayım ne kadar uykusuz da olsam zıplıyorum yataktan ve atlıyorum kızımın yatağına geliyoruuumm şeklinde tüm şirinliğimi takınaraktan...

7 Mart 2012 Çarşamba

Değişim-dönüşüm


Öyle bir duyguymuş ki bu, anlatılmaz, anlaşılmaz...

Nil' imin sayfasında yazardı, "2008 den beri farklı biriyim Berk' in annesiyim" diye, sayfasına her gittiğimde okur çok severdim bu sözünü...
Öyleymiş, tam anlamıyla hem de...
1 Mart saat 20:54 itibariyle gerçek anlamda bambaşka biriyim. Ben Lara' nın annesiyim.

Planlarımızdan bahsetmiş miydim bilmiyorum, planlı sezaryen düşünülmüştü; çünkü Lara iri bir bebekti, ben yaşı ilerlemiş bir anne adayı idim, öncesinde üzerinden bir yıl bile geçmeyen kötü bir deneyim, bir travma yaşamıştım, kız kardeşim dahil tüm jinekologlar sezaryen öneriyordu.

3 Mart diye planlamıştık, ablam gelecekti İstanbul' dan, kızımı o alacaktı karnımdan :)
Annem, eşimin annesi toplanacaktık işte Antalya' da...

Ama ne oldu ?!?

3 Mart 2012 Cumartesi

Hoşgeldin Umudum, Mutluluğum :)

Sevgili Proje Çantası' ndan kızıma :) 


Biz 3 Mart diye planlarken kızımız Lara, 1 Mart akşamı saat 20:54 itibariyle bir sürpriz yapıp hayata merhaba dedi. İlk fırsatta sizinle bir fotoğrafını da paylaşırım inşallah. 


İkimiz de sağlıklıyız, herşey yolunda : ) 


Güzel dilekleriniz için şimdiden hepinize teşekkürlerimi sunuyorum. Bir süre sizleri yanıtsız bırakabilirim affedin beni. 


Şimdi gözlerimi alamadığım, kendimi dünyanın en şanslı kadını hissetmemi sağlayan, hayatımın anlamı olduğunu düşündüğüm dupduru bir güzellik var yanımda, önce o... 


Hepinize kucak dolusu sevgiler... 



28 Şubat 2012 Salı

Bir delinin bekleme anlarından...


Ben hep bir kızım olsun istedim.

Pembe, yumuk, şeker bir kız.

Çocukluğumdan beri bebekler hep ilgi alanımdaydı. Ben onları çok sevdim, onlar da beni. Kucağımda ağlayan bebek hatırlamıyorum. (Çok büyük iddia dimi, bundan sonra görücem sanırım  J ) Oturduğumuz apartmanda her yeni doğan, benim için de ayrıca bir mutluluk kaynağı idi. Elimden geleni yapardım yanlarında olmak için. Anneler tarafından da bilinirdi ki bir çok zaman bana bırakılırdı o bebekler bakılmak üzere.

Üniversite yıllarımda da bir süre bebek bakıcılığı yaptım. Bir şirkete bağlı çalışıyordum. Haftada 3-4 akşam gittiğim aileler vardı, sonrasında sadece bir ailem kaldı ikizler Işıl ve Işık, haftada iki akşam anne baba dışarı çıkarken çağırırlardı beni. Çok keyifi vakitler geçirirdik beraber, oyunlar oynar, resim yapar, uyurduk.

Şimdi bunları hatırlamamın nedeni kızım.

20 Şubat 2012 Pazartesi

Bu da benim haftasonum :)

Malum güzel haberi paylaştım sizlerle ve bir kez daha çok şanslı olduğumu hissettim. Hepinize sonsuz teşekkürler, güzel dilekleriniz, dualarınız, sıcak yorumlarınız için.

Ben bu arada neler yaptım anlatayım size bir haftadır. 

Son zamanlarda öyle bir ağırlaştım ki malum 38. hafta; dengesiz, ağır, şiş, sakar ve safım :) İdrak yollarım tıkalı, tüm jetonlarım köşeli, bakışlarım manasız, ağlamak için bahane arıyorum, yüzümde hep hafif şaşkın bir ifade :) 

Dalga geçilmek için çok müsaitim ve ben de bu fırsatı kaçırmayıp kendimle bolca dalga geçiyorum her şekilde. 

Geçenlerde ütü yaparken sağ elimle tuttuğum ütüyü sol elimin üstüne yapıştırıp " a-a yandı" dedim misal, eşim koşup ütüyü elimden alana dek yanmaya da devam ettim, şimdi elim yanık, yanığıma da şaşkın şaşkın bakmaya devam ediyorum "nasıl yandı dimi ama" kıvamında. 

14 Şubat 2012 Salı

Masal...

Bugün size bir masal anlatmak istiyorum, içinde her şey var bu masalın, hüzün, hayal kırıklığı, kayıp, kazanç, mutluluk, ders her şey. Hayat gibi... 


Paylaşmak için uygun bir zaman olup olmadığına takıldı kafam önce, Gamze annenin operasyonu öncesi ama hayat böyle işte, doğumlar, ölümler, hastalıklar, iyilik haberleri, mutluluk, mutsuzluk her şey içiçe... Düğün ve cenaze yan yana hayatın içinde... Bir de benim içimde Gamze anne ile ilgili öyle güzel hisler var ki. Neredeyse eminim Allah' ın onu Atakan' ından ve sevdiklerinden ayırmayacağına... İçim çok rahat bu konuda. İyi haberlerini en kısa zamanda alacağız, hepimiz dua etmiyor muyuz onun için... 




Üstelik artık benim için de çok az zaman kaldı; sonra hiç bir şey söyleyemeden ortadan kaybolmak riski de var, sizleri endişelendirmek, merakta bırakmak... 




O zaman buyrun : 

8 Şubat 2012 Çarşamba

Son ürünler...

Hatırlarsınız yapılacak işler listemdeki işler bittikçe paylaşıyorum işte bir bir; en sona boyunluk kalmıştı bir de eşimin bisiklet çantasına kırmızı yağmur kılıfı. Kılıf hala yok ama boyunluk nihayet bitti. 

İncecik bir ip ve incecik bir şiş ile sürekli saç örgüsü yaptım ya daral geldi. Uzunca bir süre ip ve örgü görmek istemiyorum :) 

Ama sonuç güzel oldu, ben beğendim, eşim de beğendi, sorun yok. İki gündür boynundan çıkarmıyor. 

6 Şubat 2012 Pazartesi

Biz çocukken ...

Korkmayın ahkam kesmeyeceğim, nostalji yapacağım kendi hacmimde :) 

Benim çocukluğumda 70 li yılların sonları ve 80 ler boyunca yani, hayat şimdikinden çok farklı idi biliyorsunuz bir çoğunuz zaten. 

Şimdi ah vah deyip ne güzel zamanlardı diyoruz bir çoğumuz değil mi? Ben de çoğunlukla böyle diyorum aslında… 


1 Şubat 2012 Çarşamba

Aslıııı, Huzur Poğaçası yaptım, gelsene :)

Geçenlerde Aslı bir poğaça yapmış, sonuçtan memnun olmamış, sert olmuş, içine sinmemiş. Hobihuzur da ona yorum yazarken demiş ki ben sana bir tarif vereyim yap bak poğaça nasıl olur gör; ben de hemen atladım, bana da bana da şeklinde ve sağolsun üşenmedi yazdı Hobihuzur. Günlerdir yapacağım ben bu tarifi :) 

Neden gülüyorum çünkü geçen hafta içinde bir gün feci niyetlendim, tüm sıvı malzemelerini karıştırdım, sonra bir de baktım ki unum çok az kalmış. Eee vaz mı geçeceğim yani, tabi ki hayır, markete mi gideyim o saatte, hiiç işim olmaz. Bir de baktım mısır unum var yeterince, ben de undan geri kalan boşluğu mısır unu ile tamamladım ama olmadı tabi ki. Sonra aksilik işte fırında da fazla kaldı ve fazlaca da kızardı. Sıcakken nefisti soğuyunca taş oldu. Dedim ki olmaz, bu huzur poğaçası olamayacak kadar sert.  

Ertesi gün markette hem de Tansaş' ta tam buğday unu bulamadım, derken derken aklım poğaçada ama bir türlü yapamadım. Nihayet dün tam buğday ununa da kavuşunca poğaçayı bugün yaptım. 

Süper ötesi oldu, bugüne dek yaptığım en güzel poğaça, yumuşacık, tam ismi gibi huzurlu bir poğaça oldu :) 

30 Ocak 2012 Pazartesi

Ben yine sepet ördüm...

Yine diyorum çünkü bu kaçıncı artık gerçekten unuttum. Daha önce keçe ve örgü, yünden ve makrome ipinden bir sürü yaptım ama hepsi bir işe yaradı, bende veya arkadaşlarımda.  Bu sefer gerçek anlamda bir sepet oldu saplı filan. Bunun da yeri hazır (Benim için artık önemli olan bu biliyorsunuz, yaptığım şey işe yaramalı).

Bir süre sonra size bu arada yaptığım ve henüz paylaşmadığım bir kaç ürünle beraber nerede ne için kullanacağımı anlatacağım :)  Çok işim var çoook...

Şimdilik son sepetim huzurlarınızda.


24 Ocak 2012 Salı

Sadece düşünüyordum...

Aslında hobilerim ile var oluyorum burada. Ama bugün farklı, farklı çünkü sadece konuşacağım. O yüzden başlıkta da söylediğim gibi, yaptım, ettim nasıl olmuş demeyeceğim. Sadece düşünüyordum, sizce nasıl diye soracağım en fazla... Ara ara da yapmaya çalışacağım aslında bunu sevgili Hypo' nun da iteklemesi ile... 


Aslında uzun süredir blogumu takip eden arkadaşlarım bilir aşağı yukarı nasıl bir kadınım, neleri severim, nelere reaksiyon veririm. Blogumun açılış sayfasındaki ilk yazımı okuyanlar da neden burada olduğumu hatırlarlar... 


19 Ocak 2012 Perşembe

Beklenen Yastıklar ve Bistro Önlük..

'Beklenen' dememin tek nedeni, kendimi aklamak. Hani siz istediniz ben yaptım hesabı :) Yoksa biliyorum ki esasen yaptığım tam anlamıyla iki koyundan 5 post çıkarmak, aleni şımarıklık J

İyi ki sevdiğim, işe yarayacağını düşündüğüm bir şey yaptım, iyi ki yapılış aşamalarını da fotoğrafladım, iyi ki iki ayda bitirdim iyi ki bir de isim verdim. Amma da çok yayınladım dimi? Sürekli bir battagan’ dır gidiyor, sıkmış da olabilirim ama taktım mı takıyorum işte. Şimdi de yastık yaptım işte ona takım; onu göstereyim dedim. Bu kez uzatmayacağım, ‘ budur’ deyip kaçacağım  J  (desem de inanmayın) 

Şimdi efendim ben sizden aldığım akıllarla bu battaniyeyi yorgana çevireyim deyip elyaf almaya çıktığımda bir de silikon dolgu yastık içi aldım. 50x50 ebatlarında preslemişler, pek de hoşuma gitti, bir tane aldım ama amaçsızca.

16 Ocak 2012 Pazartesi

Ben bunu yine sökerim bence...

Battaganı iftiharla sundum ama bu sefer kazın ayağı öyle değil. 

Şu dut ip kabusu... Hani paspas diye ördüğüm... Kabusu dedim çünkü benim bu ipi kaçıncı söküşüm artık bilmiyorum... Bir süre önce bu örüp-sökme döngüsünden sıkılmış olacağım ki kaldırmışım işte, çok mu lazımdı onu dolapta bulup "amanın pek de çirkinmiş, kullanılmıyor da e ben bunu yeniden öreyim" işgüzarlığı içinde tekrar iş edinmem ve tekrar sökmem... Ne oldu, yine kaldıracağım sonra yine unutup aylar sonra aynı döngüye yine gireceğim. Atsam da kurtulsam, atamam da... 

Ben bu ipi sevmemişim meğer, örmesi neyse de bitirmesi pek çileliymiş, bana göre değilmiş meğer... Neyse uzatmayalım, hiç de güzel olmuş filan demeyin, geçmiş olsun deyin ben anlarım. Az fotoğraf koyuyorum hem de gece çekimi, gündüz görselinden ne hayır gördüm ki gecesinden göreyim, farketmez dedim koydum onları da... 

Yamuk yumuk şekilsiz... 

11 Ocak 2012 Çarşamba

İşte Listenin İlk Ürünü: Meşhur Kuşlu Battagan :))

Battagan ne ola derseniz, yola battaniye olarak çıkıp yorgan olarak bitirmiş örtü derim. Güzel Türkçe' me bir kelime kazandırdım (hem de edepsizce). Kasım ayından beri bir şekilde yapmaya çalıştığım, şekilden şekile soktuğum, plansız başlayıp çeşitli nedenlerle ancak ve nihayet pazartesi günü bitirebildiğim kuşlu pofuduk şey. 


İlk başladığımda amatörce kırkyama yapmaya çalıştım, sonra basit geldi süsliim dedim, süsleme için yöntem ve motif belirlemeye çalıştım. Sonra bir ara blogları gezinirken Tiryaki Hobi' den esinlenip kuş motiflerine karar verdim, ardından baktım kenarları, arkası, kirli kaldı dedim ki kumaş geçireyim. Annem dedi ki 'bende kumaş var, bekle bakalım geliyorum, beğenmezsen yeni alırsın' geldi beğenmedim, yeni aldım yine polar aldım. O sırada Banu abla dedi ki 'yorganlama yapsan tam süper olur' tamam dedim ona başladım yine acemice... Derken derken baktım 2 ay olmuş. Ecer bir günde çıkarıyor battaniyeleri ben 2 ayda bir tane yapabildim. Şükür :)     

8 Ocak 2012 Pazar

Profesyonel Fotoğraf Makinesi hem de Canon 600D


Aslında çekiliş duyuruları konusunda tembelim bir çok zaman ama hediye o kadar güzel ki duyarsız kalamadım. Artık ben de güzel fotoğraflar çekmek istiyorum.

Fotografium Canon 600D profesyonel fotoğraf makinesi hediye ediyor! Yarışmaya katılarakCanon 600D KitManfrotto 055XProb tripod ve Kata123Go-30 fotoğraf çantası kazanma şansı yakalayın! http://blog.fotografium.com/fotografium-canon-600d-hediye-ediyor/ sayfasını ziyaret ederek yarışma hakkında diğer bilgilere ulaşabilirsiniz.

5 Ocak 2012 Perşembe

Yeni Yapılacaklar Listesi

Bol sohbetli, kahkahalı, keyifli bir yılbaşı gecesinin ardından 2 Ocak Pazartesi sabahın kör karanlığında ablamı gönderdik, işine yetişti. Ardından "Eee şimdi ne olacak?" hissi içinde kaldım. Neden? Annemlerin gelip gitmesinden sonraki hedef yılbaşı gecesi ve ablamın gelişi idi, o da bitince. Sırada ne var şeklinde kalakaldım. Bu psikoloji içinde kendimi işlere verdim ve kitaplara. 




Biliyorsunuz bitiremediğim bir battaniyem var, malzemesizlikten. Annemin getirdiği kumaşları uyduramadığım için gittim krem polar ve elyaf aldım yorganlama yapmak için. Yani battaniye artık pek de battaniye değil, biter bitmez paylaşacağım. Bir o var elimde... 




Diğer yazılardan

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...